13 Ağustos 2018 Pazartesi

Tersten Minimalizm Oyunu 2. Gün

Minimalizm oyunumun 2. günü fazlasıyla kolay oldu. Vedalaşmak gereken ama kıyılamayan kitapların bir bölümü daha elimizden çıktı. Altta bolca gazetelerle verilen yemek kitaplarından var. Çoğu tarif evimizde asla olmayan malzemelerle dolu olduğundan hiç kullanmadık resmen. 10 küsür yıllıklar, şimdilerde tarif arıyorsak internetten buluyoruz. Çocukken gazetlerle verilen bu tür şeyleri almaya pek hevesliydim, kıyamamıştım da bir türlü. İncecik oldukları için çok yer kaplamıyor gibiler aynı zamanda ince oldukları için düzgün durmasını sağlamak çok zordu. Üstteki kitaplarla beraber tam 29 kitap var burada. Okunabilecek durumda olanlar kitap toplama noktalarına gidecek, okunamayacaklar ise geri dönüşüm poşetinde mahallemizin dönüşüm toplama günü olan çarşambayı bekliyor.
Eğer sayfama ilk kez geliyorsanız önceki yazılarımı da okumanızı tavsiye ederim.
Az eşyalı çok huzurlu günleeer :)

12 Ağustos 2018 Pazar

Tersten Minimalizm Oyunu 1. Gün



Önceki yazılarımda bahsettiğim oyunumun ilk gününe ait fotoğraflar. Benden ayrılan 30 eşya. 
Önceki yazılarımı okumadıysanız
Buraya tıklayarak nasıl biriktiğimi
Buraya tıklayarak nasıl sadeleşmeye başladığımı
Buraya tıklayarak tersten minimalizm oyunu ile ilgili yazımı okuyabilirsiniz.
Gelelim eşyalara

  Severek aldığım başlarda çok kullandığım ancak yenilerinin gelmesiyle 2 senedir neredeyse hiç giymediğim montum
Çoook eskilerden aldığım ancak artık desenli olduğu için hiç kullanmadığım 2 eşarp
Çok sevdiğim ancak bedenime büyük olduğu için çok az giyip yıllardır sakladığım bir üst 
Dünyanın en anlamsız ayakta 1 dakika durmayan tasarımına sahip 2 çift çorap fotoğrafta gördükleriniz

Aynı tip askılı üstün 5 rengi de elimden çıkardıklarımdan çünkü bunları yıllarca önce başkalarında görüp özendiğim için aldım ancak ben askılı şeyleri dışarıda hiç giymedim e içime giymek için de uygun değillerdi ara ara kışları giyiyordum, ancak pamuk iç çamaşırlarının önemini de anlayınca elimde tutmak için sebebim kalmadı
Alttaki çiçekli ise modeli harika olan tam bir tatil elbisesi ama bana büyük hiç giymedim ilerde evde giyerim diye saklıyordum, ama saklamama değecek kadar bana yakışmadığına karar verdim. Modeline bayılıyorum hemen bir fotoğrafını da ekleyeyim


Eldivenler bana arkadaşımın hediyesiydi, ihtiyacım olan zamanlarda fazlasıyla ihtiyacımı karşıladılar ancak bana oldukça büyükler ve artık bedenime tam 2 farklı eldivenim var, kendisine ve bana veren arkadaşıma teşekkürlerimi sunarak vedalaşıyorum.
Gri olansa etek şeklinde pareo haşema alırken 2 tane pareo alırsam 30 40 tl kadar bir indirim elde edecektim bu yüzden almıştım tabiki hiç  kullanmadım ama atmamıştım da, artık elimden çıkıyor.
Pembeli olansa nerden geldiğini bilmdiğim bir şal, evdeydi boynuma dolarım diye saklıyordum ancak hiç kullanmadım ve çok kaşındırıcı bir kumaşı var.
Mavi çizgili bana çok güzelce hizmet etmiş ve artık eskimiş bir tişört. 
Yandaki beyaz mangodan aldığım yine bana büyük geldiği için ve eskiden bile dışarıda pek elbise giyen biri olmadığım için 1 2 kez giydiğim elbisem. Bunu da pek severdim hemen bir fotoğraf ekleyeyim.

Alttaki ise kotondan aldığım bir kumaş çanta, baya büyük zamanında kitaplarımı bile taşırdım kendisiyle katlayıp koydum. Ancak ben çok zayıfım ve büyük çantalar bende çok sırıtıyor bu yüzden havuza giderken birkaç kez ve dershaneye giderken 'çeşit olsun' diye bir süre kullandım (markalarını söyleme sebebim gardırops üzerinden satışa koyacağım belki yazıyı okurken tam da böyle bir şeye ihtiyacı olan olur diye bilgi vermiş olmak, yine de sadeleşme temalı bir yazıda tüketime yöneltmek istemem, ihtiyacı olan varsaa gardırops hesabım gencceyizci)

Bu fotoğrafta ise eskimiş bir siyah atlet, satışa koyulacak pembe bir deniz şortu, bir arkadaşıma vereceğim siyah bir deniz şortu, bozulmuş olması muhtemel bir güneş kremi, krem, dudak koruyucu ve dibini çıkartır kullanırım diye yıllardır beklettiğim 2 arko krem görüyorsunuz. Arko kremlerin dibini hemen çıkartıp kullanıp çöpe gönderdim.
Bunların hepsini satmayı deneyeceğim,
eskimiş kumaşlı olanları ise kumaş geri dönüşümüne yolluyorum. Bozulmuş kremler ise çöpe. Bundan sonra fazla almak yok, eldekini kullanıp bozulmadan bitirmek ve ihtiyaç olmadan almamak var. 
1. gün çıkanlar böyleydii, huzurlu günler herkese, sadeliğin bendeki karşılığı huzur çünkü :)


10 Ağustos 2018 Cuma

Sadeleşme Yolculuğum 3- Tersten Minimalizm Oyunu

Önceki yazılarımda nasıl biriktiğimi ve sadeleşmeye nasıl başladığımı anlattım.


Sadeleştikçe zihnim ferahladı, aynı zamanda etrafım ferahladı. Beni mutlu etmeyen, işime yaramayan eşyaların gereksiz yer kaplaması, tozlanması ve beni uğraştırması çok anlamsız gelmeye başladı. Kullanmadığım sevmediğim bir çok gereksiz eşyalardan kurtuldum, işe yarayabilecek olanları gerekli yerlere ulaştırdım. Ancak yine de gereksiz olan ama çeşitli sebeplerle kıyamadığım eşyalar var. Kullanmıyorum ve muhtemelen kullanmayacağım ama türlü türlü bahaneler üretip onları elimden çıkaramadım. Baktıkça beni huzursuz ediyorlar, kimini çok ucuz buldum diye kimine çok para verdim diye, kimini zamanında çok sevdim diye, kimi hediye diye , kimini anı diye neredeyse çöp olmuş eşyaları bile tutuyorum. Sadeleşmenin huzurunu görünce bu gereksiz eşyalar daha da gözüme batmaya başladı. Kendime bulduğum bahaneler de saçma gelmeye başladı. Örneğin hediyeler için Marie Kondo'nun Derle Topla Rahatla kitabında yazdığı şey çok mantıklı geldi.Hediyenin işlevi karşı tarafı mutlu etmektir, bize verildiklerinde mutluluk verdiler ve işlerini yaptılar. Bize şuan mutluluk vermiyorlarsa işlerini tamamlamışlardır ve artık onları elimizden çıkarmalıyız. Bunları okuduğumda gerçekten hak verdim yine de temizlik esnasında elim gidip de kurtulamadım. Aynı kitapta yazar  düzenlemeden önce hayal kurmamızı nasıl bir ortamda yaşamak istediğimizi ve nasıl bir hayat istediğimizi düşünmemizi söylüyor. Ben düşündüğümde az eşyanın olduğu toparlaması kolay ve baktığımda bembeyaz bana huzur veren bir odada olmak isterim. Çekmeceyi açtığımda her şeyi üstten görebileyim bir şeyler aramakla uğraşmayayım, kitaplığım ferah dursun kolay temizlensin, Gardırobumu açtığımda sevmediğim bir şey olmasın. Yine yazar diyor ki tamamı çok sevdiğiniz kıyafetlerden oluşan bir gardırop hayal edin daha mutlu olmaz mısınız? Cümleleri aklımda kaldığı kadarıyla yazıyorum. Bu kitapla ilgili pek çok yazı ve video var artık, ben 2 kez okudum 3. 4. 5. kez okuyacağıma da şüphem yok. Okudukça daha başka açıdan da bakıyorum. Aslında kitabın dili kendisi karmaşık ve derin değil, sadece sadeleştikçe bakış açım değişiyor.

Evden çıkardığımız tamamı gereksiz onca eşyaya rağmen hala çıkarmam gerekenler var. Bir evde bu kadar ne olur diyenleriniz varsa inanın temizlemeye başlayana kadar varlığını bile fark etmediğiniz yüzlerce eşya çıkar çoğu evden. Bizim alt katımızda bodrum var ve oradaki 3 odayı depolama için kullanıyoruz. Yer fazla oldukça insan eşyaları anlamsızca tutuyor. Bebeklik kıyafetlerim, beşiğim bile duruyordu şu 2 haftaya kadar ve ben 21 yaşında tek çocuğum. Giyebilecek kardeşim bile yoktu ki bir bahanesi olsun. Neyse ki annemi ikna edebildim ve birkaç özel parçayı saklayıp kalanlarını elimizden çıkardık.

Ben hatıralara da eşyalar üzerinden anlam yükleyen biriydim. Çocukken sevdiğim şeker paketlerini saklardım yıllarca hatta çok sevdiğim bir arkadaşımın aldığı çikolatanın paketini yıllarca  saklamışlığım vardır bir de üstüne tarih yazmıştım sanki o tarihi ezberlemek zorundaymışım gibi. Hala evimde anı dediğim böyle çöpler var. Kıyıp atamıyordum. İyice fark ettim ki sevdiklerimi ve anılarımı hatırlamam için eşyalara ihtiyacım yok. Aklımda ve kalbimde kalanlar en mühimleri zaten.

İşte böyle elimden çıkarmam gerektiğini fark ettiğim, gereksiz yük olan ama bir türlü kıyamadığım elime alıp alıp geri bıraktığım eşyalar için bir tür oyun oynamaya karar verdim.

theminimalists.com sitesinin yazarları sitelerinde bir oyun başlatmışlar. 1. gün 1 eşya 2. gün 2 eşya 3. gün 3 eşya şeklinde her gün elimizden gereksiz eşyaları çıkarıdğımız bir oyun. Gereksiz eşyalar bitene kadar sürecek. Sonra türk işi minimalizm blogunun ve youtube kanalının sahibi Hale hanım bu oyunu 30 günle sınırlayıp kendi versiyonunu yaptı. Birçok kişi de #turkisiminsgame etiketiyle instagramda ellerinden çıkanları paylaştı. Bu oyundan bahsettiği videosunu izlerken  vazgeçemediğim ama gereksiz olan eşyalarımı elimden çıkarabilmek için böyle bir oyuna ihtiyacım olduğunu düşündüm. Ancak bu oyunda bana uymayan 2 kısım vardı. 1.si benim zaten şimdiden gözüme batan (fazla kalemler fazla kıyafetler gibi) 40 50 parça çıkar en az.Bugün biri yarın ikisi derken bunların hepsinden kurtulmak için 9 10 gün beklemek saçma geldi. 2. bana uymayan kısımda şu. Ben ilk günlerde zaten vazgeçmesi daha kolay şeyleri elimden çıkaracağım son günlere geldiğimde vazgeçmesi zor olan 29 30 parçayı bir anda elimden çıkarmak daha zor olur diye düşündüm. Aklıma oyunu tersten oynamak geldi. Yani ilk gün 30 eşyayı sonraki gün 29 eşyayı elimden çıkartarak bir ay boyunca toplam 465 şeyden kurtulmayı planlıyorum. Böylece vazgeçilmesi daha zor ama gereksiz şeylere geldiğimde o günkü sayı 3 5 gibi küçük sayılar olur. Hem ilk günlerde 30 29 gibi çok sayıda eşyadan kurtulursam onların yarattığı ferahlığı daha fazla hissederim ve bana teşvik olmuş olur. Vazgeçeceğim 465 eşyam var mıdır bilmiyorum. Var mıdır varsa nedir bunları hepimiz görelim diye her gün elimden çıkardıklarımı nedenleriyle beraber paylaşacağım. Bakalım defalarca elimden geçirmeme rağmen gerçekten gereksiz 465 eşyam var mı? Gereksiz olduğunu bildiğim ama çeşitli anlamlar yükleyip kendime yük ettiğim eşyalardan kurtulmak için güzel bir deneme olacak gibi geldi bana. Bu tür oyunlar insanı teşvik ediyor.

Yazıyı bitirmeden bir iki tavsiye de vereyim. İnstagramda sadeleşme sürecini paylaşan birçok hesap var ancak ben şuan 2 tanesini çok faydalanarak takip ediyorum. 1.si tüm paylaşımlarını keşfettiğimde tek günde okuduğum, bakış açısını inanılmaz beğendiğim ve bana çok çok şey öğreten _iremyasar_ hesabı. Bu hafta o da kendi mutfağını ve mutfakta sadelikle ilgili önerilerini paylaştı. #iremlemutfakdetoksu etiketiyle instagramda mutfağını sadeleştirenler de paylaşım yaptı. Söylememe gerek yok belki ama yine de söyleyeyim çok samimiyetle öneriyorum bu hesabı kendisinin bile haberi yok. Reklam mı diye düşünen olursa diye söyleyeyim zaten benim reklamını yapmama ihtiyaç bile yok da söylemiş olayım. Aynı şekilde 2. çok sevdiğim hesap da sadeevim hesabı kendisinin youtube kanalı da var konuşmalı videolar attığı ve yakında kitabı çıkacakmış. Gerçekten okumak için sabırsızlanıyorum çünkü kendisi çok araştırıyor ve instagramında da çok güzel faydalı şeyler paylaşıyor.

Son olarak sadeleşmek ^moda^ oldu diye bunları yaptığımı düşünen olursa diye şunu da belirtmek istiyorum. Önceki yazılarımda anlattığım gibi bu benim içimden gelen ve beni ferahlatan bir süreçti. Bunun popüler ya da moda olduğunu ise çok yeni öğrendim. Sadeleşme sayfalarının gelen moda diye yapıyorsunuz eleştirilerine verdiği cevaplarla öğrendim aa popüler mi olmuş diyerek. Sonra youtube a bakıp ne kadar minimalizm konulu Türk videosu da olduğunu ve instagramdaki sayfaları görünce gerçekten anladım popülerleştiğini çünkü geçen sene ben bu sürece başlarken çok çok azdı bu sayı. Keşke hep böyle tüketimi azaltacak şeyler moda olsa.. .Çünkü reklamlar ve moda kavramıyla öyle yönlendiriliyoruz ki tüketim çılgını haline getirildik. Benimse amacım atıp atıp yenisini almak değil, sade yaşamayı eşyaya değil kendi zamanıma önem vermeyi öğrenebilmek.

Ben oyunuma şuan itibariyle başlıyorum. İnstagramda  #terstenminimalizmoyunu etiketiyle ve blogumda her gün paylaşıyor olacağım. Okulumun açılmasına tam 1 ay var ve bu 1 ayda ihtiyaç dışı bir şey almamaya da çalışacağım aldıklarımı ve elden çıkardıklarımı gün gün paylaşacağım. Eşyaya harcamadığım paralarla da kendime anı oluşturacak anlar satın almayı planlıyorum. Yeni bir yer görmek, güzel yerlere gitmek, sevdiklerimle eğlenmek veya ihtiyacı olan birini mutlu etmek gibi.

Huzurlu günler.

7 Ağustos 2018 Salı

Sadeleşme Yolculuğum 2- Sadeleşmeye nasıl başladım?

Oldum olası sadeliği ve boşluğu sevmişimdir. 6 yaşımda anneannemin yanına taşındığımızda hem annemin eşyaları hem de ananemin eşyaları olunca evimiz iyice kalabalıklaşmıştı ve ben bu durumdan çok rahatsız oluyordum. Özellikle annemin aldığı ama asla kullanmadığı eşyaları gördükçe bunu daha da saçma buluyordum. Ama sonra etrafımın, medyanın yani izlediğim videoların ve okuduğum blogların etkisiyle ben de bir tüketim çılgını oldum. indirim denince gözü hiçbir şey görmeden satın alan sürekli bir yenisini isteyenlerden biri oldum. Zaman zaman bu durumdan yoruldum bıktım ama yine izlediklerimden etkilenip farklı bir alanda gereksizce tüketmeye devam ettim.Bir önceki yazımda detaylıca anlattım bunları, gelelim devamına.

Lisenin sonlarına doğru makyaj malzemelerim çok fazla olunca önceden duyduğum project pan 10 gibi şeyler geldi aklıma. Yani 10 ürün seçip sürekli kullanarak onları bitirmeye çalışmak. Bu tür şeylerle elimdekileri azaltmaya çalıştım. Yine de pek azalmadı çünkü makyaj malzemeleri çok yavaş tükeniyor hele ki çoklarsa. Çokluğundan rahatsız olsam da azalmak yönünde çok başarılı olmadım tükettiğim ürünler biraz değişti sadece.

Üniversiteye başladığım hafta anneannemi kaybettik. Anneannem eşyalarına çok kıymet veren bir kadındı, ufacık bir şeyi bile attırmaz saklardı. Kıyafetlerine yama diker giymeye devam ederdi. 
Vefat ettikten bir süre sonra eşyalarını toparladığımızda ve bir kısmını dağıttığımızda sanırım içten içe biraz daha idrak ettim  eşyalara bağlanmanın ne kadar boş olduğunu. Yine de hayatımda sadeleşme anlamında çok bir şey olmadı.

Üniversite 1'in ortalarında yani iki buçuk yıl kadar önce karşıma güzel şeyler çıktı ve ben İslamı daha da iyi tanımaya başladım. Özellikle Nouman Ali Khanın videolarıyla bildiğimden çok çok farklı şeyler öğrendim ve inanılmaz etkilendim. Kuranı Kerim'de bildiğimin çok ötesinde mucizeler olduğunu, gerçek dinin etrafta gördüklerimden çok başka olduğunu fark ettim. Zaten müslüman olarak büyütülmüştüm ve belli şeyleri biliyordum ama o zaman öğrendiklerim o kadar yeniydi ki aslında hiçbir şey bilmediğimi gördüm ve tesettüre girmeye karar verdim. Bin şükür ki zor bir süreçti ama bana yardımcı olan 3 güzel insan vesilesiyle çok hızlı bu kararı uygulayabildim.(Rabbim daim etsin inşallah ve isteyen herkese nasip etsin.) O zamanlarda izlediğim videolar hep dini içerikliydi ve geçmişimi çok net fark edebildim. Ne kadar tükettiğimi ne kadar boş şeylerle uğraştığımı ne kadar anlamsız davrandığımı gördüm.  İzlediklerimden etkilenip tükettiğimi fark ettim ve bana faydası olmayacak şeyler izlemeyi o dönemlik bıraktım. O dönemlik diyorum çünkü sonra az az derken eskisi kadar olmasa da beni olumsuz etkileyen tüketime götüren makyaj alışveriş giyim videolarına ve boş diziler izlemeye tekrar başladım. İnşallah sadeleşmeyle beraber daha da çıkaracağım hayatımdan.

Kıyafetler için düşünürsek sadeleşmek istediğimde en büyük engelim 'ama bunu giyerim çeşit olur ' düşüncesiydi. Sevmediklerimi bile çeşit olsun mantığıyla tutuyordum. Makyaj malzemelerini de bu düşünceyle tutuyordum.Tesettüre girince dışarıda çeşit olsun diye bunları giyemeyeceğim için ve evde de çok sevmediğim şeyleri giymek istemediğim için rahatça elimden çıkarabildim. İşte asıl sadeleşmeye başladığım zaman bu zamandı. sanırım 6 7 büyük poşet eşyayı elimden çıkardım, bağışladım(bunu attığım düşünülmesin diye yazıyorum) Makyaj malzemelerimden de vazgeçmeyi düşündüklerimi arkadaşlarıma gösterdim isterler mi diye ve onlara verdim. Zaten tesettüre girmeden makyajı nerdeyse bırakmıştım bu değişiklik insanları o zaman şaşırtmıştı aaa makyaj yapmamışsın sen çok güzel makyaj yapıyordun demişlerdi. Aslında yaparken kimse bunu söylemiyordu değişiklik fark ettirdi belki de. Eşyalarımın azalması ve giyeceğim şeylerin belli olması nedeniyle sabahları çok çok hızlı hazırlanabilmeye başlamıştım. Yine de tesettürlü pek kıyafetim yoktu ara ara alıyordum bu konuda hakkımı yemeyeyim eski alışverişlerim düşünülürse gerçekten sadece ihtiyacım oldukça alıyorum diyebilirdim. Ancak tesettüre girince aşırı miktarda örtü hediye geldi. Sağolsun arkadaşlarım ailem hep örtü aldılar bana. Onlar da birikti.

Aradan 1 sene kadar zaman geçtikten sonra kışlıkları kaldırdığım yazlıkları çıkardığım sırada ne kadar fazla giymediğim ama hala sakladığım kıyafetim olduğunu fark ettim. Hani önceki yazıda yazdığım peplum bluz vardı ya hiç giymesem de hala benleydi, Bunun gibi birsürü görünüşü güzel ama bana uymayan şey hala benleydi. O gün bu temizliği yaparken yotubeda bir şeyler açtım ne yazdım bilmiyorum ama minimalizm kavramıyla karşılaştım. Marie kondo yu tanıdım ve izlemeye başladım. Aslında benim ruhuma hitap eden o sadeliğe minimalizm dediklerini öğrendim. Türkçe videolar çok azdı ve bana pek hitap etmedi o zamanlar bende yabancılardan izledim. Sonra Marie Kondonun Derle Topla Rahatla kitabını okudum onun sıralamasıyla sadeleşmeye başladım. Kıyafetler - Kitaplar - Kağıtlar- Muhtelif Öğeler ve Anısı Olan Eşyalar şeklindeydi sıralama. Kıyafetlerimi tekrar ayıkladım ve poşet poşet eşya çıkardım bunları da ihtiyacı olanlara bir arkadaşım vasıtasıyla ulaştırdık. Eşyalarım hala fazlaydı ama yarısı gitmişti yaklaşık. kitaplarımı ve diğer eşyalarımı da sadeleştirdim ancak yine de kıyamadığım çok şey oluyordu.

Sadeleştikçe aslında hala etrafımın ne kadar dolu olduğunu en önemlisi zihnimin ne kadar dolu olduğunu gördüm. Çok hızlı değişimlerin beni çok yorduğunu, etrafımı çok fazla düşünüp kendimi önemsemeyi bıraktığımı fark ettim. Evde dolaştıkça annemin 45 yıldır sakladığı bedenine olmayan eşyalarıyla dolu gardırop beni fazlasıyla rahatsız etmeye başladı. Kullanılmayan eşyaların üst üste yığılmış durumları, aradıklarımızı bulamamak, karışıklık hep zihnimi doldurdu. Bu süreçte bir iki kitap daha okudum belgeseller izledim kendimi bilgi yönünden besledim ve sadeleştikçe ferahladığımı iyice anladım.

 Annem eşyalarına asla kıyamazdı ama bendeki değişimi eşyalarımdan vazgeçmemi gördükçe o da etkilendi. Yaklaşık 6 ay önce değişirken isimli paylaşımı yaptığım günlerde annemin gardırobunu tamamen bir odaya boşalttık ve tek tek her eşyaya baktık. Annem hepsi için karar verdi kimini tutmaya kimini vermeye. Üstüne olmayan 45 yıllık kıyafetlerini kızım giyer diye hep saklamış ancak benim ne bedenime ne zevkime uymadığı için 2 3 parça dışında hiçbir şeyini giymedim giymeyektim. Onlardan vazgeçti ve eşyalarını konmarı metoduyla(bir çeşit dikey katlama, yani eşyalar üst üste değil yan yana duruyor birini alırken öbürleri bozulmuyor) katladık. 6 aydır nerdeyse hiç bozulmadı o çekmecedeki kıyafetler.Giydi yıkadı yerine koydu ama düzeni hiç bozulmadı.Ancak bu tür büyük çaplı ve yorucu sadeleşmelerde insan bir andan sonra sıkılıyor ve dağınıklık ortadan hemen kalksın diye kalan her şeyi dolaba koyma eğiliminde oluyor. İnstagramdaki sadeevim sayfasını severek takip ediyorum ve o sık sık sadeleşmeyi yavaş yavaş ve tekrar tekrar inceleyerek yapmanın daha iyi olacağından bahsediyor. Kesinlikle katılıyorum. Vermeye kıyamadığım kıyafetlerimi bir sonraki incelememde elimde çıkarmaya karar verebiliyorum. 

Aradan 6 ay daha geçti yoğun okul dönemim bitti ve tatilde babamın dolabına, annemin dolabına, evdeki çekmecelere, benim bebeklik eşyalarımın saklandığı valize tek tek baktık ve yaklaşık 30 40 torba eşya çıktı, hem çöp hem verilecek. Hatta çocukluk bisikletlerim duruyordu beşiğim duryordu. Bisikletleri sattım letgo üzerinden beşiği ise birine verdik. Sadeleştikçe mutlu ve huzurlu oluyoruz evimiz daha toplu oluyor, daha kolay temizleniyor. Buna rağmen elimden çıkarmam gerektiğini bildiğim ama bir türlü kıyamadığım eşyalar var bunun için bir oyuna başlamaya karar verdim. Sonraki yazımda bu oyundan konuşacağız.






















Sadeleşme Yolculuğum 1- Nasıl bu kadar biriktim ?



Uzun zamandır yazmak istediğim bir serinin ilk yazısıyla karşınızdayım. Dün gece izlediğim bir videodan sonra aklıma gelen bir şeyle yazmaya karar verdim. Yazıyorum çünkü yazdıkça farkındalığım  artar ve belki de benden de ilham alan biri olur diye düşünüyorum . Gördüklerimiz ve okuduklarımızı zihnimizi ve davranışlarımızı o kadar etkiliyor ki en çok da kendimden biliyorum bunu.

Nasıl biriktiğimden başlayayım. Ben çocukken ailemin durumu pek iyi değildi ancak geç kavuştukları tek çocukları olduğum için her istediğim alınmaya çalışırdı. Çocukken çuval çuval oyuncağım vardı evimizin terasına mahalledeki tüm çocukları toplar çuvalları boşaltır hep birlikte oynardık. O zaman kıskançlık diye  bir şey bilmezdim hep beraber her şeyimizi paylaşırdık birimiz zeytin birimiz peynir getirirdi beraber yerdik, evde zeytin yemezdim ama arkadaşlarımla yerdim yarım ekmek içinde tek zeytini.

6 yaşıma geldiğimde taşındık yeni geldiğimiz mahallede neredeyse hiç çocuk yoktu hiç arkadaşım yoktu. Sanırım o zamanlarda eşyalarıma daha kıymet vermeye başladım. Sonra okula başladım ve en sevdiğim şeyleri kullanmak yerine saklamayı seçtim. Yaldızlı etiketlerim vardı o kadar beğeniyordum ki kullanmaya kıyamadım, o zamanlar öğretmen olmak isterdim gelecekte öğrencilerime sorduğum soruları bilenlere etiketleri hediye etmek üzere sakladım. Benim için o kadar kıymetliydi ki kullanmaya kıyamadım yıllarca beklettim bilmem kaç yıl sonraki bir temizlikte çöpe atılmıştır muhtemelen hem de hiç kullanmadan. 

O yıllarda eşyalarımı genelde biriktiriyordum tv dolabı altı benim depom gibiydi. Yılda bir iki kez yaptığım temizlikte (eşyalarımı kendim toparlamayı severdim ama çoğu zaman ertelerdim) çoğu eşyamı alır bakar yine yerine koyardım ama orası yine çok hızlı şekilde dağılırdı. O kadar çok eşyam vardı ki -ufak ufak- ev sürekli dağılıyordu. Sonraları odam oldu o da aynı şekilde inanılmaz dağılıyordu hatta dağınıklıktan rahatsız olup annemlerin odasında duruyordum bir türlü toplamıyordum. Aynı zamanda o kadar anlamsız şeyleri saçma sebeplerden saklıyordum ki..Bir şeyleri kendim yapmaya bayılırdım. İlaç kutularını el işi kağıtlarıyla kaplayıp oyuncak bebeğime gardırop yapardım, giysiler dikerdim.Her şeyi saklama taraftarıydım. Hatta yolda  kibrit kutusu kadar beyaz bir plastik kutu bulmuştum oyuncak bebeğime tuvalet ve sifon yaparım diye onu sakladım yıllarca ve tahmin edin ne oldu, asla yapmadım. Bu süreçler içinde böyle çok bunaldığımda eşyaları toparladığım ve bazılarından vazgeçtiğim oluyordu. Oyuncaklarımın neredeyse tamamından zaman içinde kurtuldum. 

Tam bu sıralarda yani ergenliğe girdiğim yaşlarda sbs (seviye belirleme sınavı ) diye bir gerçek ve dershane kavramı girdi hayatıma. Sınıfımdan 2 kişi bir hocamıza dershane önerisi soruyordu hoca onlarla çok ilgilenince özenip bende gideyim diye düşünüp başladım 6'da dershaneye. İyi ki başlamışım çünkü ne sistemden ne sınavdan doğru düzgün haberim yoktu maalesef sistemin gereği buydu. Dershaneye gittiğimde çevremde benden çok daha güzel giyinen insanlar vardı oysa ben çok çirkindim ve çok çirkin giyiniyordum yani böyle düşünüyordum. Annem saçlarımı sımsıkı atkuyruğu yapardı çocukluğumdan beri sonra ben de öyle alıştım saçlarım dalgalıydı ve bana hiç yakışmazdı o atkuyruğu. Kıyafetlerimse çarşı ya da pazardan alınan pek de güzel olmayan kıyafetlerdi. Kıyafetini beğendiğim kime sorsam nereden aldığını Lc waikiki diye cevap alıyordum ooo marka kıyafet diye düşünüyordum, reklamlar da bu algımı pekiştiriyordu. Lcw o zamanlar benim için ulaşması çok zor bir markaydı ve çok özeniyordum çünkü o zamanlar (yıl 2009 2010) ben daha alışveriş merkezlerinden bihaberdim neredeyse. Sadece 1 kez gitmiştim avmye. Yeni açılan bir avmye gittik annemle ama gerçekten yeni açılmıştı ve içinde hiç mağaza yoktu neredeyse ve burada bir şey yok diye tekrar gitmedim. Sonra bir gün dershanede bir yarışma yapıldı kim daha çok kitap okur ya da şunu yapar tarzı bir şeydi yalan söyleyerek (çocukken çok yalan söylerdim çoğu masum olsa da çok pişmanım neyse ki bu benim dürüstlüğe verdiğim önemin zamanla kat kat artmasına sebep oldu) ben birinci olmuştum ve kazandığım ödül lcw den bir tişörttü o kadar sevindim ve o kadar sevdim kii bedenime aşırı aşırı büyük olmasına rağmen çok sevdim. 

Sonra bir yıl kadar sonra ilk kez saçımı ütüyle düzleştirdi kuzenim ve kendimi çok daha güzel hissettim. Tam o sırada ailemin kredi kartı oldu ve bir arkadaşımdan görerek bayramlık almaya lcw ye gittim. Allahım nasıl mutluydum çok da güzel şeyler almıştım. Ama ne yazık ki sonra arkası geldi. Sürekli gidip bir şeyler almak istiyordum ve durumuz buna elvermiyordu o zamanlar. Kredi kartına borçlanıyorduk elimizde borçlardan sonra  arta kalan koca bir hiç oluyordu. 

Derken liseye başladım çok iyi bir lise kazandım ve oraya gidenler genelde kolejden gelen zengin aile çocuklarıydı. Onlarda gördükçe daha çok istedim. Marka ayakkabı marka okul çantası marka marka marka.. Tabi avmlere gidip gelmem arttıkça lcw benim için değerini kaybetti yeni markalarla tanıştım.her ay bir şeyler aldırdım kendime. O günlerde liseden eve dönüyordum ilk yaptığım moda blogları okumak oluyordu. Gördükçe o harika fotoğrafları bende böyle olayım istiyordum ve gidip benzer şeyler satın alıyordum ama asla bende öyle durmuyordu. Sonra youtube da yabancı kızların oda turu ve gardırop turu videolarını izlemeye başladım. Takılar. masa üstünde süslü şişelerle duran parfümler o kadar ilgimi çektiki bende de olsun istedim. Daha ucuz yerler ve pazarlar buldum çakma parfümler aldım 2,5 tlye tişörtler aldım sadece çeşit olsun mantığıyla. Tek düşündüğüm şey almaktı aldığım an dolabıma geldiğinde büyüsü kaçıyordu ve ben elime geçebilecek ilk parayla yeni bir şey satın almayı hayal ediyordum. Bir zaman sonra gardırop almadı eşyalarımı ve ikeadan ayaklı bir askılık aldım. Videolarda ve fotpğraflarda o askılıklarda birkaç sade parça oluyordu ve çok şık duruyordu ama bende inanılmaz kalabalık durdu yine de bu seneye kadar yaklaşık 6 sene onu kullandım. Aldıklarımın çoğunu giymiyordum ve çok çok fazla kıyafetim olmuştu. içlerinde gerçekten sevdiğim bedenime uyanları hep giyiyordum ama sırf indirimde diye ya da çeşit olsun diye aldığım şeyleri veya bir blogda birinde beğendiğim moda diye aldıklarımı hiç giymiyordum. Mesela peplum moda diye aldığım kolları dantelli bir peplum bluzum vardı ama bana hiç yakışmıyordu ve senelerce benimle durdu sadece 1 2 kez giydim.Bunun gibi onca şey varken ben çok daha basit şeyler giyinmeyi seviyordum.

Lise 2 civarı doyum noktasına ulaştım daha doğrusu bıkkınlık. Çok kıyafetin verdiği kalabalıktan yoruldum ve hevesim azaldı. Çünkü birkaç senem her gün internette mağaza sitelerindeki tüm kıyafetleri tek tek tek incelemekle ve avmlerdeki mağazaların reyonlarındaki kıyafetleri bile ezbere bilmekle geçti.

Sonra ilgim makyaja kaydı youtube da makyaj videoları izlemeye makyaj blogları okumaya başladım okudukça yine almaya başladım. Gördükçe istiyor insan. Tam bunu da alsam tamam diye düşünürken kendimi yeni bir alınacak listesi yaparken buluyordum ve asla almak istediklerim bitmiyordu. Markalar sürekli yeni ürünler çıkarıyor bloggerlarda sürekli bunu tanıtıyordu hatta bende kendi aldıklarımı yazarak bu döngüye katkıda bulunuyordum. 1 2 yılın sonunda doyum noktasına ulaştım yani bıktım. Elimde videolarda gördüğüme kıyasla az ama kendime fazla olacak kadar çok ürün vardı. Makyaj yapmaktan gerçekten keyif alıyordum hala alıyorum ancak sürekli ne alsam psikolojisinde olmak korkunç bir şey. Lise son yani üniversite sınavına hazırlık yılında makyaj malzemesi almayı bırakıp elimdekileri kullandım sonra ufak ufak çeyize hevesim arttı ve çeyiz sayfaları takıp etmeye başladım üniversiteye başladıktan sonra çeyiz almaya devam ettim. bu süreçlerde özellikle üniversiteye geçtiğim zamanlarda sürekli alma isteğimin ne kadar saçma olduğuyla ilgili aydınlanma yaşadım. Çok bir şey yapmasam da içim daha az daha derli toplu olmak istiyordu.

Sadeleşmekle ilgili yazamaya başladığım bu yazıların sadelikten bu kadar uzak olması da değişik. Ancak bu sürecin sonunda belki zihnimde ve kelimelerimde de sadeleşebilirim.

Bir sonraki yazımda sadeleşmeye nasıl başladığımı neler yaptığımı anlatacağım ve 30 günlük bir oyundan bahsedeceğim. Huzurlu günler