7 Ağustos 2018 Salı

Sadeleşme Yolculuğum 1- Nasıl bu kadar biriktim ?



Uzun zamandır yazmak istediğim bir serinin ilk yazısıyla karşınızdayım. Dün gece izlediğim bir videodan sonra aklıma gelen bir şeyle yazmaya karar verdim. Yazıyorum çünkü yazdıkça farkındalığım  artar ve belki de benden de ilham alan biri olur diye düşünüyorum . Gördüklerimiz ve okuduklarımızı zihnimizi ve davranışlarımızı o kadar etkiliyor ki en çok da kendimden biliyorum bunu.

Nasıl biriktiğimden başlayayım. Ben çocukken ailemin durumu pek iyi değildi ancak geç kavuştukları tek çocukları olduğum için her istediğim alınmaya çalışırdı. Çocukken çuval çuval oyuncağım vardı evimizin terasına mahalledeki tüm çocukları toplar çuvalları boşaltır hep birlikte oynardık. O zaman kıskançlık diye  bir şey bilmezdim hep beraber her şeyimizi paylaşırdık birimiz zeytin birimiz peynir getirirdi beraber yerdik, evde zeytin yemezdim ama arkadaşlarımla yerdim yarım ekmek içinde tek zeytini.

6 yaşıma geldiğimde taşındık yeni geldiğimiz mahallede neredeyse hiç çocuk yoktu hiç arkadaşım yoktu. Sanırım o zamanlarda eşyalarıma daha kıymet vermeye başladım. Sonra okula başladım ve en sevdiğim şeyleri kullanmak yerine saklamayı seçtim. Yaldızlı etiketlerim vardı o kadar beğeniyordum ki kullanmaya kıyamadım, o zamanlar öğretmen olmak isterdim gelecekte öğrencilerime sorduğum soruları bilenlere etiketleri hediye etmek üzere sakladım. Benim için o kadar kıymetliydi ki kullanmaya kıyamadım yıllarca beklettim bilmem kaç yıl sonraki bir temizlikte çöpe atılmıştır muhtemelen hem de hiç kullanmadan. 

O yıllarda eşyalarımı genelde biriktiriyordum tv dolabı altı benim depom gibiydi. Yılda bir iki kez yaptığım temizlikte (eşyalarımı kendim toparlamayı severdim ama çoğu zaman ertelerdim) çoğu eşyamı alır bakar yine yerine koyardım ama orası yine çok hızlı şekilde dağılırdı. O kadar çok eşyam vardı ki -ufak ufak- ev sürekli dağılıyordu. Sonraları odam oldu o da aynı şekilde inanılmaz dağılıyordu hatta dağınıklıktan rahatsız olup annemlerin odasında duruyordum bir türlü toplamıyordum. Aynı zamanda o kadar anlamsız şeyleri saçma sebeplerden saklıyordum ki..Bir şeyleri kendim yapmaya bayılırdım. İlaç kutularını el işi kağıtlarıyla kaplayıp oyuncak bebeğime gardırop yapardım, giysiler dikerdim.Her şeyi saklama taraftarıydım. Hatta yolda  kibrit kutusu kadar beyaz bir plastik kutu bulmuştum oyuncak bebeğime tuvalet ve sifon yaparım diye onu sakladım yıllarca ve tahmin edin ne oldu, asla yapmadım. Bu süreçler içinde böyle çok bunaldığımda eşyaları toparladığım ve bazılarından vazgeçtiğim oluyordu. Oyuncaklarımın neredeyse tamamından zaman içinde kurtuldum. 

Tam bu sıralarda yani ergenliğe girdiğim yaşlarda sbs (seviye belirleme sınavı ) diye bir gerçek ve dershane kavramı girdi hayatıma. Sınıfımdan 2 kişi bir hocamıza dershane önerisi soruyordu hoca onlarla çok ilgilenince özenip bende gideyim diye düşünüp başladım 6'da dershaneye. İyi ki başlamışım çünkü ne sistemden ne sınavdan doğru düzgün haberim yoktu maalesef sistemin gereği buydu. Dershaneye gittiğimde çevremde benden çok daha güzel giyinen insanlar vardı oysa ben çok çirkindim ve çok çirkin giyiniyordum yani böyle düşünüyordum. Annem saçlarımı sımsıkı atkuyruğu yapardı çocukluğumdan beri sonra ben de öyle alıştım saçlarım dalgalıydı ve bana hiç yakışmazdı o atkuyruğu. Kıyafetlerimse çarşı ya da pazardan alınan pek de güzel olmayan kıyafetlerdi. Kıyafetini beğendiğim kime sorsam nereden aldığını Lc waikiki diye cevap alıyordum ooo marka kıyafet diye düşünüyordum, reklamlar da bu algımı pekiştiriyordu. Lcw o zamanlar benim için ulaşması çok zor bir markaydı ve çok özeniyordum çünkü o zamanlar (yıl 2009 2010) ben daha alışveriş merkezlerinden bihaberdim neredeyse. Sadece 1 kez gitmiştim avmye. Yeni açılan bir avmye gittik annemle ama gerçekten yeni açılmıştı ve içinde hiç mağaza yoktu neredeyse ve burada bir şey yok diye tekrar gitmedim. Sonra bir gün dershanede bir yarışma yapıldı kim daha çok kitap okur ya da şunu yapar tarzı bir şeydi yalan söyleyerek (çocukken çok yalan söylerdim çoğu masum olsa da çok pişmanım neyse ki bu benim dürüstlüğe verdiğim önemin zamanla kat kat artmasına sebep oldu) ben birinci olmuştum ve kazandığım ödül lcw den bir tişörttü o kadar sevindim ve o kadar sevdim kii bedenime aşırı aşırı büyük olmasına rağmen çok sevdim. 

Sonra bir yıl kadar sonra ilk kez saçımı ütüyle düzleştirdi kuzenim ve kendimi çok daha güzel hissettim. Tam o sırada ailemin kredi kartı oldu ve bir arkadaşımdan görerek bayramlık almaya lcw ye gittim. Allahım nasıl mutluydum çok da güzel şeyler almıştım. Ama ne yazık ki sonra arkası geldi. Sürekli gidip bir şeyler almak istiyordum ve durumuz buna elvermiyordu o zamanlar. Kredi kartına borçlanıyorduk elimizde borçlardan sonra  arta kalan koca bir hiç oluyordu. 

Derken liseye başladım çok iyi bir lise kazandım ve oraya gidenler genelde kolejden gelen zengin aile çocuklarıydı. Onlarda gördükçe daha çok istedim. Marka ayakkabı marka okul çantası marka marka marka.. Tabi avmlere gidip gelmem arttıkça lcw benim için değerini kaybetti yeni markalarla tanıştım.her ay bir şeyler aldırdım kendime. O günlerde liseden eve dönüyordum ilk yaptığım moda blogları okumak oluyordu. Gördükçe o harika fotoğrafları bende böyle olayım istiyordum ve gidip benzer şeyler satın alıyordum ama asla bende öyle durmuyordu. Sonra youtube da yabancı kızların oda turu ve gardırop turu videolarını izlemeye başladım. Takılar. masa üstünde süslü şişelerle duran parfümler o kadar ilgimi çektiki bende de olsun istedim. Daha ucuz yerler ve pazarlar buldum çakma parfümler aldım 2,5 tlye tişörtler aldım sadece çeşit olsun mantığıyla. Tek düşündüğüm şey almaktı aldığım an dolabıma geldiğinde büyüsü kaçıyordu ve ben elime geçebilecek ilk parayla yeni bir şey satın almayı hayal ediyordum. Bir zaman sonra gardırop almadı eşyalarımı ve ikeadan ayaklı bir askılık aldım. Videolarda ve fotpğraflarda o askılıklarda birkaç sade parça oluyordu ve çok şık duruyordu ama bende inanılmaz kalabalık durdu yine de bu seneye kadar yaklaşık 6 sene onu kullandım. Aldıklarımın çoğunu giymiyordum ve çok çok fazla kıyafetim olmuştu. içlerinde gerçekten sevdiğim bedenime uyanları hep giyiyordum ama sırf indirimde diye ya da çeşit olsun diye aldığım şeyleri veya bir blogda birinde beğendiğim moda diye aldıklarımı hiç giymiyordum. Mesela peplum moda diye aldığım kolları dantelli bir peplum bluzum vardı ama bana hiç yakışmıyordu ve senelerce benimle durdu sadece 1 2 kez giydim.Bunun gibi onca şey varken ben çok daha basit şeyler giyinmeyi seviyordum.

Lise 2 civarı doyum noktasına ulaştım daha doğrusu bıkkınlık. Çok kıyafetin verdiği kalabalıktan yoruldum ve hevesim azaldı. Çünkü birkaç senem her gün internette mağaza sitelerindeki tüm kıyafetleri tek tek tek incelemekle ve avmlerdeki mağazaların reyonlarındaki kıyafetleri bile ezbere bilmekle geçti.

Sonra ilgim makyaja kaydı youtube da makyaj videoları izlemeye makyaj blogları okumaya başladım okudukça yine almaya başladım. Gördükçe istiyor insan. Tam bunu da alsam tamam diye düşünürken kendimi yeni bir alınacak listesi yaparken buluyordum ve asla almak istediklerim bitmiyordu. Markalar sürekli yeni ürünler çıkarıyor bloggerlarda sürekli bunu tanıtıyordu hatta bende kendi aldıklarımı yazarak bu döngüye katkıda bulunuyordum. 1 2 yılın sonunda doyum noktasına ulaştım yani bıktım. Elimde videolarda gördüğüme kıyasla az ama kendime fazla olacak kadar çok ürün vardı. Makyaj yapmaktan gerçekten keyif alıyordum hala alıyorum ancak sürekli ne alsam psikolojisinde olmak korkunç bir şey. Lise son yani üniversite sınavına hazırlık yılında makyaj malzemesi almayı bırakıp elimdekileri kullandım sonra ufak ufak çeyize hevesim arttı ve çeyiz sayfaları takıp etmeye başladım üniversiteye başladıktan sonra çeyiz almaya devam ettim. bu süreçlerde özellikle üniversiteye geçtiğim zamanlarda sürekli alma isteğimin ne kadar saçma olduğuyla ilgili aydınlanma yaşadım. Çok bir şey yapmasam da içim daha az daha derli toplu olmak istiyordu.

Sadeleşmekle ilgili yazamaya başladığım bu yazıların sadelikten bu kadar uzak olması da değişik. Ancak bu sürecin sonunda belki zihnimde ve kelimelerimde de sadeleşebilirim.

Bir sonraki yazımda sadeleşmeye nasıl başladığımı neler yaptığımı anlatacağım ve 30 günlük bir oyundan bahsedeceğim. Huzurlu günler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder